Kemençe Karadeniz’den Çıktı, Turneye Başladı!

Kemençe Karadeniz’den Çıktı, Turneye Başladı!

Kemençe dendiğinde çoğu insanın zihninde, Karadeniz yaylalarında horon tepen bir topluluk ve o kendine has incecik sesleriyle melodiler üreten küçük, yaylı bir çalgı canlanır. Elbette bu çağrışım boşuna değildir. Kemençe, Karadeniz kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak “Kemençe sadece Karadeniz’e aittir.” demek, bu çalgının tarihsel ve kültürel yolculuğunu fazlasıyla daraltmak olur.

Aslında kemençe, yüzyıllardır farklı coğrafyalarda farklı adlarla, biçimlerle ve işlevlerle var olmuş bir enstrümandır. Kökeni Orta Asya’ya kadar uzanır. Yayla çalınan telli çalgıların atası olarak kabul edilen bu tür enstrümanlar, Türklerin Anadolu’ya göçüyle birlikte kültürel mirasın bir parçası hâline gelmiştir. Anadolu’da ise yerel kültürlere göre biçimlenmiş, her bölge kendi ruhunu bu enstrümana üfleyerek kemençeye hayat vermiştir.

Karadeniz Kemençesi: Ritmin ve Direncin Sesi

Karadeniz kemençesi, üç telli ve armut biçimli gövdesiyle en tanınan formdur. Daha çok Trabzon, Rize, Giresun ve Artvin çevresinde çalınır. Yayla festivallerinde, düğünlerde, ağıtlarda ve halk oyunlarında vazgeçilmezdir. İnce sesleriyle ritmik yapılar kurar ve horonun temposunu belirler. Çalgıcı dizine ya da göğsüne dayayarak çalar; bu da onun icrasına görsel bir dinamizm kazandırır.

Ege’nin Klasik Kemençesi: Zarif ve Sanatsal

Ege Bölgesi’nde özellikle İzmir, Aydın ve Muğla gibi illerde karşımıza çıkan “klasik kemençe” ya da “Rumi kemençe”, Karadeniz’deki kardeşinden yapısal olarak ayrılır. Daha büyük gövdeli ve kemana daha yakın bir ses tonuna sahiptir. Türk sanat müziğinde önemli bir yer tutar. Aynı zamanda İstanbul’un klasik musikisinde, özellikle 19. yüzyılda, en gözde sazlardan biri hâline gelmiştir. Hicaz’dan Rast’a uzanan makamlar, bu kemençede zarafetle hayat bulur.

Doğu Anadolu’nun Kemançesi: Anadolu’nun İçli Tınısı

Doğu Anadolu’da ise özellikle Erzincan, Kars, Ardahan ve çevresinde “kabak kemane” ya da “kemança” olarak adlandırılan yaylı çalgılar öne çıkar. Bu çalgıların yapımında genellikle kabak, deriler ve at kuyruğu kılından yapılan yaylar kullanılır. Yapısı farklı olsa da, bu da kemençenin yerel bir yorumudur. Erzurum’un uzun havalarında ya da aşık müziğinde dinlediğinizde, bu çalgının tınısı sizi yüzyılların ötesine taşıyabilir.

Balkanlar’da Kemençenin Kardeşleri

Osmanlı’nın etkisiyle Balkanlar’a uzanan kemençe, orada da kendine yeni kılıklar bulmuştur. Yunanistan’da “lyra”, Bulgaristan’da “gadulka”, Makedonya’da benzeri çalgılar halk müziğinin temel taşları arasında yer alır. Yapım teknikleri, icra biçimleri ve melodik yapıları değişse de hepsinin ortak yanı; yayla çalınan, duyguyu doğrudan aktaran bir enstrüman olmalarıdır.

Sadece Bir Bölgenin Değil, Ortak Hafızanın Sesi

“Kemençe sadece Karadeniz’e aittir” demek; bu çok sesli, çok kimlikli çalgının coğrafyalar arası serüvenini yok saymak olur. Tıpkı insan gibi kemençe de göç eder, uyum sağlar ve dönüşür. Her gittiği yerde yeni bir şey öğrenir, ama özünden bir şey kaybetmez. Karadeniz’de horonla coşar, Ege’de nağmelerle süzülür, Doğu’da ağıta dönüşür. Kimi zaman sevincin, kimi zaman yasın sesidir.

Müziğin sınırları yoktur; ezgiler, haritalara ve bayraklara hapsolmaz. Kemençe de böyledir. O, sadece Karadeniz’in değil; Anadolu’nun, Balkanlar’ın ve ortak kültürel hafızamızın tellere yazılmış hikâyesidir.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir