Çoğu insan gökyüzünde şimşek çaktığında gördüğü o ani ışığı, “yere düşen bir yıldırım” olarak tanımlar. Hatta bu öyle içselleşmiş bir düşüncedir ki, dilimize bile “şimşek düştü” olarak yerleşmiştir.
Oysa bu tanım doğanın son derece karmaşık ve büyüleyici elektrik gösterisini fazlasıyla basite indirger.
Gerçekte şimşek, sadece yukarıdan aşağıya düşen bir olay değildir.
Elektrik boşalması çift yönlü bir süreçtir; şimşek buluttan yere, yerden buluta ya da bulutlar arasında ilerleyebilir.
Üstelik gözle gördüğümüz o parlak çizgi, aslında bu karmaşık süreçteki son perde, yani ışıklı patlamanın dışa yansıyan kısmıdır.

Peki nasıl oluyor da bazen şimşek yerden yukarı doğru ilerliyor?
Bir fırtına bulutunun içinde yoğun elektrik yükleri birikir.
Bulutun alt kısmı çoğunlukla negatif yük taşır. Yeryüzü ise bunun tam tersi, pozitif yükle dolmaya başlar.
Bu yük farkı öyle bir seviyeye gelir ki, bulutun altından “lider” adı verilen negatif yüklü bir ön akım adeta el yordamıyla ilerler.
Bu lider, havayı kademeli olarak iyonize ederek milim milim yere doğru ilerler.
Aynı anda, yerdeki pozitif yükler de buna karşılık vererek yukarı doğru “karşı atlama” (upward streamer) yapar.
Bu iki zıt kutup yükleri havada bir noktada birleşince, muazzam bir enerji boşalması olur.
İşte o anda şimşek çakar ve biz gökyüzünde dev bir ışık patlaması görürüz.
Aslında doğada oluşan şimşeklerin çoğu bulut ile yer arasında değil, bulutlar arasında gerçekleşir.
Ancak buluttan yere veya yerden buluta uzanan şimşek, yere yakın olduğu için gözümüze daha net görünür ve daha korkutucu gelir.
Bu yüzden,
şimşek sadece buluttan yere “düşen” bir şey değil;
bulutla yer arasında çift yönlü kurulan, bazen de yerden göğe doğru fırlayan büyüleyici bir elektrik köprüsüdür.
Böyle düşününce şimşek “düşmekten” ziyade, sanki gökyüzü ile yerin el sıkışması, doğanın enerjisini muazzam bir ışıkla salıvermesi gibidir.
Yani şimşek, basit bir düşüş değil; âdeta gökyüzüyle yeryüzünün bir dansıdır.