“Ortaoyunu, Karagöz ve Hacivat ile aynıdır” şeklinde sıkça duyulan bu ifade, aslında geleneksel Türk tiyatrosuna dair yaygın bir yanlış anlamayı yansıtır.
Ortaoyunu ve Karagöz ile Hacivat her ne kadar halk eğlencesi olarak benzer dönemlerde ortaya çıkmış, güldürüye dayanan ve karakter tipleri açısından birbirine yakın özellikler taşıyan iki geleneksel Türk sahne sanatı olsa da, aslında birbirinden çok farklı iki tiyatro türüdür.
Karagöz, perde arkasına yerleştirilen ışık kaynağı sayesinde, şeffaf bir perdeye deri figürlerin yansıtılmasıyla oynatılan bir gölge oyunudur. Bu oyunda Karagöz ile Hacivat başta olmak üzere pek çok tip, ustanın elinde canlanır. Oyunu icra eden kişi hem figürleri oynatır hem de bütün karakterlerin sesini kendisi verir. Dolayısıyla izleyici sahnede gerçek insan değil, arkadan ışıkla perdeye düşen gölgeleri izler.
Ortaoyunu ise tamamen farklı bir yapıya sahiptir. Bu bir canlı tiyatro oyunudur. Seyircinin ortasında ya da çevresinde kurulan açık alanda, gerçek oyuncular tarafından oynanır. Karagöz ile Hacivat’ın yerini bu sefer Kavuklu ile Pişekâr alır. Oyuncular doğaçlamaya dayalı tiratlar atar, mimiklerini, jestlerini, beden dillerini kullanarak izleyiciyle doğrudan iletişim kurar. Kostümler, makyajlar, fiziksel oyun bu gösterinin ayrılmaz parçasıdır.

Ayrıca Karagöz daha çok tasvir sanatının, ortaoyunu ise sözlü mizah ve oyunculuk sanatının bir sahnesidir. İkisi de halkın nabzını tutar, günlük yaşamdan konuları işler, hicivle süslenmiş toplumsal eleştiriler yapar. Ancak anlatım biçimleri ve sahne teknikleri açısından birbirlerinden oldukça farklıdır.
Kısacası; Karagöz’de sahnede yalnızca gölgeler vardır, sesi ve hareketi perde arkasındaki oynatıcı sağlar. Ortaoyununda ise sahnede bizzat oyuncular bulunur, karakterler seyircinin gözünün önünde ete kemiğe bürünür. Bu nedenle, “Ortaoyunu, Karagöz ile Hacivat oyunuyla aynıdır.” demek, aslında iki farklı sanatı tek bir sanata dönüştürmek olur. Her ikisi de Türk kültürünün önemli hazinelerindendir, fakat hem icra ediliş biçimleri hem kullanılan araç-gereçler hem de sahneleme tarzları bakımından birbirinden tamamen ayrılır.
Bu yüzden Karagöz’ü perde ışığında ararken, ortaoyununu meydanın tam ortasında bulursunuz. Asıl güzellik; her birinin kendi sahnesinde, kendi nefesiyle var olmasıdır.